Danışsam mı… Danışmasam mı…
Herkes kıymetli, herkesin vakti değerli… Buna itirazım yok. Ama konu Aksaray olunca, saatler durur, takvimler susar. Çünkü Aksaray’da meseleler “özel zaman” beklemez; gereği neyse, o an yapılır.
Valiler zaman zaman danışmanlarıyla istişare eder.
Bilgi doğrulatır, yanlış varsa yasalar çerçevesinde açıklama ister. Danışmanlık dediğimiz şey de tam olarak budur aslında: Valinin yükünü hafifletmek, gerektiğinde önüne set olmak, olası bir yanlışı daha büyümeden fark ettirmek. Fakat ne hikmetse bizde yıllardır farklı bir tablo var.
Valinin arkasında durmak yerine, onun adına sorumluluk almak yerine, bazı danışmanlar dışarıdan gelen her fikri, her uyarıyı “rahatsızlık” olarak görmeyi tercih ediyor. Hâlbuki ben valinin danıştığı bir kişiyim. Bunu bir üstünlük olarak değil, bir sorumluluk olarak söylüyorum demeli
Ama süreç öyle bir noktaya evriliyor ki, “Vali’den bile önemliyim” havasına girenler çıkabiliyor. Bazen diyoruz ki: “Boş ver, küçük mesele… Sormayalım, rahatsız etmeyelim.” O küçük meseleler var ya… Bir gün geliyor, ilin kaderini etkileyen kocaman sorunlara dönüşüyor.
Üstelik danışmanların da haberi olmadan.
İşte o noktada iş tamamen Aksaray’ın zararına doğru kayıyor.
Ben de tereddüt ettim. Danışsam mı, danışmasam mı diye…
Bir iki kez niyetlendim. Çok sevdiğim bir gazeteci arkadaşımın vesilesiyle iletişim kurmak istedim, olmadı. Basında görevli, metin hazırlayan bir kardeşimize anlattım, yine olmadı. Sonra telefonunu buldum, doğrudan yazdım: “Bir çay içmek mümkün mü?” diye… Gelen cevap ise tam da bu yazının başlığı gibiydi: Danışsam mı… danışmasam mı… Uzun bir nezaket metni. Yoğunluklar, akademik süreçler, ailevi sorumluluklar… Hepsi insani, hepsi anlaşılır. Ama satır aralarında şu hissi bırakıyor: “Şu aşamada mümkün değil.” Oysa mesele bir çay değil, mesele bir randevu da değil. Mesele, Aksaray’a dair bir sözün kapıdan içeri girebilmesi.
Bir de üzerine şu tabloyu ekleyelim: Vali Bey’in “Açık Masa” adı altındaki halk günü toplantısında, danışmanın; dertli vatandaşları dinleyip çözüm önerisi sunmak yerine, geri planda fıkır fıkır, sesli konuştuğunu duyuyoruz.
Bunu bana anlatan, yardım talebindeki bir vatandaş. “Çok etkilendim” diyor. Ben de diyorum ki: Bu yorumu yazmak hayırlı olur.
Evet, mevki bazen koltuğu kabartır. Bunu inkâr etmiyorum.
Ama Aksaray söz konusuysa, kimin kim olduğu değil, kente ne kattığı önemlidir.
Bizim ölçümüz budur. Unvanla değil, yakınlıkla değil, yoğunluk bahanesiyle hiç değil… Hizmetle ölçeriz.











Yorumlar