“Engelleri Aşmak… Bir Günlük Hatırlamaktan Fazlası”

Engelleri aşmak…
Zor ki ne zor.
Yıllardır utana sıkıla, eksik bir yüzleşmeyle geçirdiğimiz bir Engelliler Günü daha geride kaldı. Kâğıt üzerinde “farkındalık” günü, ama sahada hâlâ çözülmemiş bir yığın sorun. Sözler aynı, cümleler aynı, beklentiler aynı. Değişmeyen bir gerçek daha var: Hepimiz birer engelli adayıyız. Bugün sağlam gördüğümüz bedenimizin yarın neyle karşılaşacağını bilmiyoruz. İşte bu yüzden, engelli bireylerin hayatını kolaylaştırmak bir lütuf değil, yarının garantisi adına bir görevdir.

Yılda bir gün hatırlıyoruz… Tıpkı bir “hacı karşılama günü” gibi, “bir tatlı, bir çiçek, birkaç cümle” ile geçiştiriyoruz. Peki sorunlar çözülebiliyor mu?
Görünen o ki hayır.

Aksaray’da yüzeysel de olsa göze çarpan en önemli adım Engelli Koordinasyon Merkezi. Bu konuda hakkı teslim etmek gerekiyor; Evren Dinçer’in ortaya koyduğu iradeyi not etmek lazım. Onun dışında devletin yapabileceği o kadar çok şey var ki… En önemlisi engelli ailelerin nefes alabileceği “gündüz bakım evleri”. Yıllardır yazıyoruz, çiziyoruz ama bir türlü hayata geçirilemiyor. Konu ya Evren Dinçer’e havale ediliyor ya da o, sosyal belediyecilik adına elini taşın altına koyduğu için tek başına yüklenmek zorunda kalıyor.

Engelliler Haftası boyunca yapılan programlar çoğu zaman “güne özel planlamalar”. Oysa yapılanın hayatın içine yansıması gerek. Ama yine de bu yıl küçük ama anlamlı bir başarı hikâyesi hepimizin gönlüne dokundu:
Engelli bir vatandaşımızın vali beye kaset çıkartma talebiyle başlayan süreç. Ardından okuma yazma seferberliği kapsamında Halk Eğitim’in kapılarının kendisine açılması… Ve bugün artık okuyup yazabilen, şiirlerini kendi kalemiyle yazabilecek bir Cumali Çağlayan. Bayan Çıtak’ın emekleri ve Valimiz Mehmet Ali Kumbuzoğlu’nun hassasiyetiyle bir hayatın değişmesini izledik. Bu, bir engelin nasıl aşılabileceğinin canlı örneği.

Keşke tüm engeller böyle bir iradeyle aşılabilse…

Ben de o gün küçük bir hayal kurdum.
Aile Müdürlüğü’ne, engelli yeğenim Melih için bir ziyaret isteyip isteyemeyeceğimi sordum. “İnşallah” dediler. Daha sonra Vali Bey’e arz ettiğimde de “İnşallah” yanıtını aldım. Ancak yoğunluk içinde konu eridi gitti. Bizim açımızdan küçük bir beklentiydi. Nasip olan tek şey kardeşimi arayıp “Gününüz kutlu olsun” diyebilmek oldu.

25 yaşında, kocaman bir delikanlı olan ama konuşamayan, yiyip içemeyen, mama ile beslenen Melih…
Belki yine hatırlanmayacak.
Belki yine gündemlerin arasında kaybolacak.

Yapılması gereken tek şey kaldı: Sabır.
Sabır, sabır… Ve yine sabır.
Allah o ailelerin sabrını çoğaltsın. Onların dünyasına bir kez girebilsek, yaşadıkları ıstırabı bir an hissetsek, empati dediğimiz kavramın ne kadar eksik kullandığımızı anlayacağız.

Hepimizin çevresinde bir engelli var.
Belki evimizde, belki yanı başımızda…
Onların hissettiklerini hissetmeden, giydiklerini giymeden, düşündüklerini düşünmeden gerçek engelleri aşamayız.

Bu yıl da geldi geçti.
Sorunlar çözüldü mü? Hayır.
Azaldı mı? Bir nebze belki.
Ama hâlâ çok işimiz var.

İŞKUR’un engelli istihdamı konusunda verdiği imkânlar artırılabilir. Pozitif ayrımcılık daha güçlü uygulanabilir. Ne kadar engelli vatandaş varsa, ne kadar mağdur, kendini ifade edemeyen, bir kapı arayışı içinde olan insan varsa, hepsine küçük de olsa bir iş imkânı sağlanabilir. Çünkü küçük bir iş, bir ömrün çilesini dindirebilir.

Ben bütün engelleri aşma temennisiyle, umut dolu nice yıllara…
Engelliler Gününü değil, engellerin gerçekten kalktığı günleri kutlamak istiyorum.